Mengen Yemekleri

Bu sayfada yöremize ait yemek tariflerini yayınlayacağız, siz de bir yemek tarifi gönderin yayınlayalım. Her tarif alt sayfa olarak yayınlanacaktır. 
                     
AŞURE

İlk tarif rahmetli dedem Hacı Osman GÖKSU'ya ait (Aktepe Köyünden). Her Aşure gününde özenle aşure kaynatır ve dağıtırdı. Gülsuyu da kattığı aşurelerin tadına doyum olmazdı. Afiyet olsun:
Malzemeler
2 su bardağı Buğday
1 su bardağı Nohut
1 su bardağı Kurufasulye
1 su bardağı kuru Üzüm
1 su bardağı İncir
1 su bardağı kuru Kayısı
1/2 su bardağı fıstık
4 su bardağı Şeker
1 yemek kaşığı karanfil
10 - 15 su bardağı Su

Süsleme için:
1 su bardağı kuş üzümü
Çekilmiş ceviz içi, Antep fıstığı
Tarçın, nar taneleri
Yemeğin Tarifi
Buğday, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın.

Buğday taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte arasıra karıştırarak pişirin. Buğdayın suyu un çorbası kıvamına gelmek üzereyken nohut ve kuru fasulyeyi ekleyin. İyice kaynatın. Ardından sırasıyla fıstık, kuru üzüm, karanfil ve dörde bölünmüş kuru kayısıyı ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynatın. Son olarak şekeri ekleyip 5-10 dakika kaynattıktan sonra incirleri katın ve bir taşım kaynatıp, ateşten alın.

Aşure piştikten sonra sıcakken kaselere boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi, Antep fıstığı, kuş üzümü, tarçın ve nar taneleri ile süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsiniz. 
MENGEN PİLAVI


MALZEMESİ...
      Yarım kilo pirinç
      250 kg kuşbaşı kuzu eti
      1 bardak dolusu tereyağı
      1 bardak dolusu ince kıyılmış mantar
      2 baş soğan
      3 adet domates
      8 bardak et suyu
      1 kaşık şeker
      1 tatlı kaşığı kekik
       1 demet dereotu
      1 bardak kadar ceviziçi
      tuz ve karabiber
     
  YAPILIŞI...
   Haşladığınız pirinçleri,tuzu ılık suda bir saat bekletin.Soğuk su ile iyice yıkayıp,süzgece alın.Tencereyi ateşe koyup yağın bir kısmını alın,yağın üzerine doğranmış soğanları ve eti ekleyin,karıştırın.Birkaç dakika kavurduktan sonra et suyunu boşaltın,üzerinde oluşan köpüğü alın,yarım saat kaynatın.Sonra pirinci,şekeri,tuzu,biberi ekleyin.15 dakika ağır ateşte pişirin.Kalan yağı tavada kızdırıp üzerine dökün,kapağı iyice kapatıp bir süre sonra kekiği,dereotunu ve cevizi üzerine serpin.Karıştırıldıktan sonra servise hazırdır.
HÖŞMERİM....


          MALZEMESİ...    
         2 su bardağı sütün çiği
         2 su bardağı mısır unu
         2 çorba kaşığı tereyağı
         1 çay bardağı buğday unu
         bir tutam tuz
         beş adet ceviz
        
YAPILIŞI...
    Süt ve tereyağı bir tavada kaynatılır.Kaynayan karışım yavaş yavaş karıştırılarak mısır unu ve buğday unu ilave edilir.Tuz eklenir.Hamur haline gelen karışım,omlet gibi çift taraflı olarak kızartılır.Servise sunulurken bal,toz şeker ve pekmez de dökülerek yenilebilir. Üzerine ceviz eklenip servis edilir.
                                    Cincile Böreği

      MALZEMESİ...
      Yarım kilo cincile mantarı
      3 baş kuru soğan
      1 adet yumurta
      1 çay bardağı sıvı yağ
      1 su bardağı süt
      1 kg yufka
      bir tutam tuz
        YAPILIŞI...
     Bir miktar sıvı yağ ile birlikte doğranmış soğanları pembe bir renk alıncaya kadar kavurup,ardından mantarları ilave edip suyu çekilinceye kadar kavrulur.1 yumurta,1 çay bardağı sıvı yağ ve 1 bardak  süt derin bir kapta çırpılır.Önceden yağlanmış tepsiye yufkaların arasına bu karışımdan sürerek yerleştirilir.Orta kısma kavurduğunuz cincile ve soğanı yayınız.Aynı işlemi diğer yufkalarda da tekrarlayarak tepsi böreği görünümüne getirininz.Üst kısma çırpılan karışımdan sürerek önceden ısıtılmış fırında pişiriniz.

  

 Kedi Batmaz
            MALZEMESİ...

       2 su bardağı mısır unu
       2 çorba kaşığı tereyağı
       2 su bardağı sütün çiği
       100 gr ceviz içi veya kaz ciğeri
                              
YAPILIŞI:
      Bir tencereye 2 bardak su koyulur.İçine tuzuda konularak kaynatılır.Kaynayan suya mısır unu yavaş yavaş karıştırılarak ilave edilir.Karıştırmaya hamur haline gelinceye kadar devam edilir.Pişirme,kaşığın zor hareket etmesinden anlaşılır.Süt kaymağı ve tereyağı tavada eritilir.Bu çiğ süt kaymağı pembeleşinceye kadar sürer,pişmiş olan hamur küçük parçalara ayrılarak tabağa alınır.Aralarına dövülmüş ceviziçi veya kaz ciğeri dökülür.Üzerine kızarmış yağ dökülerek servise hazır hale getirilir.



Kaldırık Dolması
 MALZEMESİ...
        Ormandan yazın toplanarak kurutulan kaldırık yaprağı(30-40 tane)
         Yarım kilo mısır unu
         bir yumurta
         bir çay bardağı süt
         bir yemek kaşığı salça
         iki baş soğan
                                      
         bir fincan yemeklik yağ
         yarım kilo yoğurt
         bir diş sarımsak    
            YAPILIŞI:
      Kaldırık yaprakları kaynar suda hafif haşlanır.Bir kap içinde mısır unu,süt,yumurta,bir miktar su ile karıştırılarak dolma içi hazırlanır.Bu karışım gayet yumuşak olmalıdır.Hazırlanan iç aynı asma yaprağı gibi sarılır.Tavada yağ ve soğan hafif pempeleştirilip salçası konulduktan sonra birazda su ilave edilerek sarılan dolmanın üzerine koyulup pişirilir.Pişirme işlemi bitince bir tepsiye boşaltılan dolmanın üzerine sarımsaklı yoğurt konulup servise sunulur.


İLGİNÇ BİR TARİF!!!!


SEVGİ TATLISI

Malzemesi:
 
1 adet lekesiz gönül. 
1 adet açık yürek.
500 gram güler yüz. 
250 gram tatlı dil. 
100 gram hürmet. 
1 çorba kaşığı sevgi. 
1 çay kaşığı hoşgörü. 
1 su bardağı iyiniyet. 
1 tutam samimiyet. 
1 Ölçek dürüstlük. 
Göz kararı saygı. 

Hazırlanışı: 
Gönülü duygu tasına atıp güler yüz ile karıştır. Ağzında yumuşattığın tatlı dili üzerine ilave ederken, sevgi ve saygıyı ince ince üzerine ekele. 
Hürmet, iyi niyet ve hoşgörüden meydana gelen şurubu da buna kat. 
Samimiyet ölçüsünde parçalara bölerek dürüstce hayata diz ve yüreğinde pişmesini bekle. 
Yüreğinde pişirdiğin bu sevgi tatlısını karnın acıkınca değil, ruhun acıkınca ye. 
Mutluluk HEPİMİZİN olsun...........
         Osmanlı Mutfağı

Bir zamanlar, Asya'dan Anadolu'ya doğru akan Türk boyları, eski uygarlıkların mayaladığı bu topraklara Uzak Doğu'da oluşan o zengin kültürü büyük bir ustalıkla ve yol boyu, geçtikleri her ülkeden aldıkları malzemeyle zenginleştirerek taşımışlardı. Bu hareket sırasında elbette mutfak kültürüne de gereken yeri vereceklerdi. 
"Açları doyurun, çıplakları giydirin, yıkılanları yapın, az halkı çok edin" gibi kutsal öğütlerle yola çıkan göç kafilelerinin yeni vatandaki görevleri kendilerine böylece bildirilmişti.
İşte, yıllar sonra Anadolu ve Rumeli'nde gelişen Osmanlı kültürü ve de bu kültürün önemli bir bölümünü oluşturan mutfak ve yemek töreleri Asya Türklerinin tarihsel birikimiyle birlikte oluştu, gelişti ve ünlendi.

Bu hareketli kültür birikimini yeni vatanda geliştirecek, destekleyecek ve üretkenliğini arttıracak bir çok eleman vardı. Yeni toprak, her şeyden önce üç ayrı denizle çevrilmişti: Karadeniz, Akdeniz, Ege Denizi. Bu üç deniz bütün mal varlıklarını Anadolu göçmenlerinin emrine sunmuştu ve bu üç denize bağlı iki boğaz (Çanakkale ve İstanbul Boğazları) ve de onları birbirine bağlayan Marmara Denizi, bir yandan kendine özgü bereketi ile bir yandan da Anadolu'da, dört mevsimi birarada yaşamanın özellikleri ile, Batı'da bahar keyfi sürerken, Güney'de yaz, Karadeniz'de ılıman bir sonbaharı yaşama imkanını kullanarak, ülkenin bütününü, her mevsim taze sebzeler ve değişik meyvelerle donatıyordu. Bizler de, bugün bile aynı keyfi yaşamıyor muyuz?

İşte bu nedenlerle Osmanlı mutfağının ve yemek kültürünün özelliklerini, tarihsel kültürel birikiminin verdiği çeşitlilik ve coğrafyanın ve iklimlerin verdiği zenginlik ve de denizlerin, göllerin getirdiği bereketle birlikte incelemek ve düşünmek gerekiyor sanırım.

Bu koşullar, Osmanlı yemek kültürünü dünyanın üç büyük mutfağından biri olma kıvamına getirdi.

Yaşadığımız günler, yaşadığımız koşulların büyük değişimleri nedeniyle bu kültür elbette durmadan yenileniyor. "Kalıcı olma" şansı her gün biraz daha azalıyor. Bugün tüm dünyada insanlar evlerinde ve aile sofralarında birlikte yemek keyfini çok az bulabiliyorlar. Gelişen iş töreleri, sıcak yemek alışkanlıklarını, ayakta yenen "tost, sandviç" gibi kuru yemeklere dönüştürülüyor, davet yemekleri daha çok lokantalarda veriliyor. Çağdaş tıp, eskilerin en çok sevdiği yağlı yemeklere, hamur işlerine, hamur tatlılarına iyi gözle bakmıyor, fazla kilolu olmaktan korkanlar devamlı "diyet" gayretiyle kolay yemeklere önem veriyor.

Ve böylece... Yeni dünyanın yemek sistemi kendi kurallarına göre, eski sistemden ayrılıyor.

Ama, eski sisteme de dikkatle bakıldığı ve araştırmalar yapıldığı zaman onların da, özellikle sağlık açısından bir çok tedbirleri olduğunu, o günlerin koşullarına göre bazı kurallar ve kararlarla bu konuyu yürüttüklerini görüyoruz.

Madem ki bizim konumuz Osmanlı mutfağı... Bu konularda, ne demiş Osmanlı'nın akıllısı biliyor musunuz? Ne demiş? Yemekten, içmekten, tatlıdan, tuzludan söz açıldığında... o bolluk ve bereket sofralarında... Haber vermiş ki:

"Az yiyen melek olur
Çok yiyen helak olur"

Aman dostlar dikkat. Aman!

O zamanlar, buna benzer vurgulu sözleri usta hat sanatçıları o sanat eseri olan süslü yazılarıyla yazan, zarif levhalar yaparmış. Akıllı ev sahipleri de bu levhaların bir iki tanesini yemek odalarının duvarlarına asarmış:

"Az yiyen her gün yer
Çok yiyen bir gün yer" gibi.

"Ağız yer, yüz utanır" gibi.

Çok yemek yemenin insanın işine yaramayacağını anımsatan aşağıdaki dize gibi.

"Neler yedi neler yedi bu diş"

Halk mutfağında aşçı kavramı "becerikli, elinin ölçüsü iyi, yaptığı yemeğin lezzeti - temizliği beğenilen kişiler" olarak tanımlanır. Aşçılar, özellikle nişan, sünnet, düğün, cenaze gibi toplu - törensel yemekleri pişirirler.

Geleneksel kesimde "Yemekçi, aşganacı, keyveni" gibi adlar alan aşçı, genelde kadındır. Toplu - törensel yemekleri pişiren aşçıya "bulaşıkçı - yardımcı" gibi adlar verilen kişiler yardımcı olurlar.

Aşçı, yemeği yaptıracak kişi / kişilere, yemek için gerekli malzemelerin kişi sayısına göre belirlediği, ölçüsünü bildirir. Malzemenin miktarını ve kalitesini kontrel eder, önerilerde bulunur. Yemek malzemesinin (et, tahıl, sebze vb.) temizlenip ayıklanarak yemek yapılacak şekile getirilmesini: ocak ve kazanların kurulmasını kontrol eder. Yemeklerin pişirilmesiyle ilgili tüm işlemleri yürütür. Yemeğin servisinin yapılması da aşçıya aittir.

Türkiye'de aşçılık denince Bolu - Mengen ilçemiz akla gelir. Türkiye'de mutfak sektöründe çalışan aşçıların önemli bir bölümünü Mengenli aşçılarımızın oluşturduğu söylenebilir. İlçemizde her yıl aşçılar Festivali'nin yapılması ve Mengen Aşçılık Yüksek Okulu'nun bulunması, daha donanımlı aşçıların yetişmesi yolunda önemli adımlardır...

Kaymaklı Börekler

Şimdi tadını bilen bile yoktur. Kaymaklı börek...

Unutulan, kaybolan bir tip daha; ayvaz. Aşçı yamaklarına ayvaz denilirdi. Her ev aşçısının yanında bir tane muhakkak bulunurdu. Büyük konaklarda ise bir baş aşçı ile bir iki aşçı kalfası ve birkaç da ayvaz mevcuttu. Aşçı çırakları demek olan ayvazlar da ustaları gibi Bolu'nun Mengen İlçesinden idi. Tombul surat, pembe iri yanaklar, ağır aksak hareketler. Söyleneni tersinden anlaması ile meşhur. Örneğin iftar topunun patlamasına yarım saat kalmış, baş aşçı sesleniyor: "Ahmet Kalfa, kaymağı getir".

Çıraklıktan kalfalığa yükselmiş olan Mengenli Ahmet, ustasının istediği kaymağı sağ salim getiriyor ama, "Ulan ayvaz, sen de elma hoşafını getir" diye seslendiği Recep adında, 15 yaşlarındaki ayvaz, kaseyi devirdiği gibi haydi elma hoşafı olduğu gibi mutfağın tabanına...

Aşçıbaşı bağırmaya başlamadan evvel, kalın gümüş köstekli saatini çıkartıyor, sonra basıyor feryadı ve o şirin Bolu şivesiyle başlıyor söylenmeye: "Kandillerin yanmasına yarım saat kaldı. Ne yapacağız şimdi? Adile Sultan da bu akşam için karışık hoşaf istemişti." (Adile Sultan, İkinci Mahmut'un ve Sultan Abdülaziz'in kız kardeşidir.) Aşçı kalfalarından biri, ustayı yatıştırmak için; "Daha başka hoşaflar da var ya" diyor. Ve başlıyor saymaya: "Armut, ayva, erik, kayısı." Baş aşçı öfkeli öfkeli, fakat pek de sevimli bir şekilde homurdanıyor: "İçinde elma olmadıktan sonra, ben ona karışık hoşaf mı derim?" Bir daha saatine bakıyor aşçıbaşı. Sonra da börek tepsisine. Nar gibi kızarmış börek. Eli ile tepsiye dokunup, sıcaklığını ölçüyor ve yine kendi kendine söyleniyor: "Sıcaklığı tam kıvamında. Hemen kaymağı üzerine serpmeli." İşte size unutulan bir nefis bir Ramazan böreği ve unutulan sevimli bir tip: Ayvazlar...
KADISUSUZ KÖYÜ
 



DUYURU PANOSU

---Kadısusuz Köyü---
---
--- Linkler sayfamızdan birçok faydalı siteye kolayca ulaşabilirsiniz.---
Sağ tarafta yer alan ziyaretçi sayacımız, sayfanın sonunda yeniden düzenlenerek yayınlanmıştır. Yeni sayacımızda günlük ve toplam tekil ziyaretçi sayısı ve klik sayısı ile online ziyaretçi sayısı bulunmaktadır..---
Sitemiz ziyaretçi defterine ve birçok sayfamıza yorum ve düşüncelerinizi yazabilirsiniz, yorum için üyelik gerekmemektedir.---

Kadısusuz.tr.gg

HABERLER
 
 
 
Bütün hakları saklıdır,izinsiz kopya edilemez ve kullanılamaz!Copyright ©25.11.2007 Powered by Bilal KARABULUT&Ahmet KORKMAZ kadisusuz.tr.gg Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol